SIFIR'ın yeni bölümünün okuyucuyla buluşma vakti geldi çattı. Birazdan büyük bir keyifle okumaya başlayacağınız Çıkış Yok; sizin için giyindi, süslendi ve sizi mümkün olan en ihtişamlı haliyle karşılamak için heyecanla bekliyor.
Oyun Bitti'nin sonsözünde değindiğim 'farklı tatlar' konusundan biraz daha geniş bahsetmek istiyorum. SIFIR üç bölümü devirmiş durumda, bildiğiniz gibi. Ve fark ettiyseniz, hiçbir bölümün bir öncekine benzememesine azami dikkat gösteriyoruz.
Komplo, dizinin girişiydi. Aylar boyu takip edeceğimiz karakterlerle tanışıyor, soluk kesici bir gizem silsilesine adım atıyorduk. Gizemi ifşa edip komplonun sırrını çözmek için attıkları her adım, görünmez bir el tarafından kolayca önleniyordu. Geçmişin gölgeleri peşlerinde dolanırken, ölümler, yıkımlar ve gözyaşları eşliğinde etkileyici bir kısa roman okuduk...
Oyun Bitti, ilk bölümde kurulan Birim Sıfır'ın ilk macerasını içeriyordu. Gizem Kızıl başta olmak üzere, ileride de göreceğimiz pek çok yeni karakteri tanıyor, sert ve bir o kadar 'yoğun' bir mücadeleyi takip ediyorduk. İnsanlıktan çıkmış bir katili durdurmak için gösterilen çabalar
sonunda meyvesini veriyor ve en azından bir süreliğine cinayetler durduruluyordu...
Anlayacağınız, iki bölüm de birbirinden ciddi anlamda farklıydı. Belli bir kalıbı izlememiş, değişkenliği tarz bellemiştik; dolayısıyla, kaleme alınan her bölüm, bir öncekinden izler taşısa da, bir o kadar 'başka'ydı.
Şimdi sıra geldi üçüncü bölüm Çıkış Yok'a ve Birim Sıfır'ın başa çıkmak için canını dişine takacağı yeni 'gizem soslu serüven'e.
Evet, bu bölüm de 'başka'. Dostum ve ortağım Gökcan, Çıkış Yok'un ilk yarısı için farklı bir tarz denedi. Ben oldukça keyif aldım, sizin de alacağınızı umuyorum. Bu tarz hakkında kısaca bilgi verirsem... Hepimizin alışık olduğu üzere, karakterlerin araba yolculukları veya oturup yemek yedikleri vakitler, eğer bir aksiyon veya gerilim yaşanmayacaksa ya da ana olayla ilgili önemli bir bilgi açığa çıkmayacaksa, kısaca geçilir.(önsözden)