Cam binanın eksi üçüncü katındaki otoparktayız. Dışarıdan gelen o korkunç sesler eksi üçe ulaşıyor. Sanki jet yanımızdan geçiyor, sanki bomba yanıbaşımıza
düşüyor.
Dicle başını iki elinin arasına almış, yere çömelmiş sallanıyor. Korkuyor, korkuyorum. Aniden gözümün önüne Nehir geliyor. Son telefon konuşmamızda çığlık
çığlığa bağırıyor, ağlıyordu; "Anne ölme, anne ölmedin değil mi? Korkuyorum, gel yanıma. Anne öldürecekler mi bizi?" "Yok kızım, hiçbir şey olmayacak,
sabah yanına geleceğim, sarılacağız" demiştim. Sabah mı? Çıkabilecek miyiz sabaha? Yarın olacak mı gerçekten, yeniden güneş doğacak mı? Gece kâbusa, kâbus
geceye dönüşüyor. "Gerçek mi bunlar, bu yaşadıklarımız gerçek mi?" Aklımda bu soru…"Dicle çimdikle beni, hemen. Çok ciddiyim." Çimdikledi… Ve ben yatağımda
uyanmadım… Ve ben normal hayatıma dönmedim… Ve ben Nehir'in yanında değildim. Hâlâ sığınaktaydık. 2016 yılının 15 Temmuz akşamında başlayan kâbus gerçekti.
16 Temmuz sabahının ilk saatlerinde bembeyaz suratlarımız, korku dolu gözlerimiz, acıyan kalplerimizle beş kişi sığınakta birbirimize bakıyorduk...
15 Temmuz'un simgesi olmuş bir kare… Haberci-televizyoncu Hande Fırat CNN Türk ekranında… Elinde tuttuğu telefondan o gecenin ve hatta ülkenin kaderini
değiştirecek konuşma gerçekleşiyor. FaceTime'dan… Bağlandığı kişi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Ve bir darbe kalkışması adeta bu bağlantının yarattığı
güçle engelleniyor. Sadece Türkiye'de değil tüm dünyada bir sembol haline gelmiş bir kare bu. İşte bu kitap Hande Fırat'ın kaleminden son yüzyılımızın
belki de en önemli 24 saatinin hikâyesi.
(Tanıtım Bülteninden)