Yazara Gore Listeleme

  • Mahmut Ulu
    insan sesi mp3 - Türkçe
    13 Ayrım
    248,69 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Ömer Yılmaz
    “Kalem aşkı yazdı. Aşk ateşe yazdı.” Ey yolsuz menzillerin aşka talip yolcusu! Aşk, ayrılık mevsiminde gökyüzünden katre katre hüzün düşerken sevda tüten şehri sessizce terk edip sır olmaktır. Aşk, ne yaz ne kış... Aşk, mevsimsiz sevip zamansız ve mekânsız gitmektir. Aşk, sendeki seni ararken sensizlikte kaybolmaktır... Aşk yolcusu zamansız ve mekânsız gidedursun aşksızlığın alıp başını gittiği bir zamanda zaman durmuştu. Aşkın kefaretini ödeyip dünya sürgününü bitirenler, sevda tüten iklimlerden sırrın geldiğini görünce sevgilinin selamıyla sükûn ediyordu. Aşka aşk olsun muydu? Aşka aşk olur muydu? Aşk sır mıydı? Aşkın sırrı olur muydu? Aşk esrarın perdesini yüzüne çekince sır olmuştu. Aşk dilden çıkmıştı. Dil harfsiz, kelimesiz söz olmuştu. Şeyh Hamid-i Veli bugün aşktı. Sükûtu konuşturan nefesi, kelimelere can veren dili aşk ile söyledi: “Aşktı beni benden eden, aşktı beni ben eden. Yandım. Yakıldım. Çamurdum can oldum. Hamurdum nan oldum. Yürek alevsiz yanar ocak ateşsiz. Nan’ı ateş pişirir insanı aşk. Yandım. Yakıldım. Aktım. Duruldum. Ateştim. Kor oldum. Var idim yok oldum. Aşk isterse zindan ışık, aşk isterse sır ayan. Ne ben varım ne sen. “Atarken sen atmadın. O attı.” ayetinin sırrınca ben sadece hiçim. Sadece bir hiç..! Yandım. Yakıldım. Öldüm. Doğdum. Zerreydim hiç oldum. Aşktım, Sır oldum. Hak ile olmaktan hiç vazgeçmedim. Vazgeçecek değilim. Lakin sen vazgeç sırrı ayan etmekten. Sorma “Kimsin?” diye. Ben sadece sırrım, sadece sır!”
  • Mahmut Ulu
    insan sesi mp3 - Türkçe
    13 Ayrım
    264,45 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Ömer Yılmaz
    Gecenin hüküm sürdüğü bir an... Uykunun koynunda sıcağa teslim olmuş bir beden ve rüyalar içinde ben. Babamın hediyesi altı köşeli yıldız elimde uyuduğum gecenin sabaha en yakın yerinde rüyalar içinde idim. Benim içim, benim için bir rüya idi. Yusuf yorumlu, Yakup sevdalı, Nişabur vedalı… Rüyamda bir piri fani: “Gel! Gözyaşlarının duasında elini ıslak yüzüne sürmeden, nefesinle gel. Ateşi harla. Seni bekliyor mazlum, mahzun; suskun, sabırla.” dedi. Yürüdük. Rüzgârın en sert estiği yere saçtık küllenmiş ateşin kıvılcımını. Ateşimizi yüksek yerlerde yaktık. Rüzgâr ateşe değince, ateş dile geldi: “Ey özümün köz eylediği! Ey bağrı yanık gönlümün beklediği! Susma seslen! Sûr’a üfler gibi seslen bana ki seninle yeniden dirileyim.” Ateşe eren bir pervane “Hû” dedi, kendinden geçti. Canını ateşe verdi. Yandı. Yakıldı. Ah etmedi. Yeniden yandı. Yeniden. Yeniden… Ateş bir kez daha dile geldi: “Ey ruhuma eş, gönlüme aşk olan! Ben geldim. Yandım, tutuştum da geldim. Bağrımda binlerce yıllık köz ile gözümde binlerce damla yaş ile ve dilimde binlerce ah ile geldim. Özümdeki közü gözümdeki yaşla yakmadan, özlemin sinesinde damla damla, köz köz sen deyip geldim. Kapı açılır mı bilmem. Başkaları aşksızlığıyla aç derken, ben gönül yanığımla sadece aşk deyip geldim.” Ardından, “Ey aşka talip! Ey aşk diye ağlayan! Ey dilinde ah, gözlerinde yaş olan! Öyle bir aşka talip ol ki binlerce ahın bir tek aşk olsun.” dedi. Sonra, “Kalk” dedi. “Kalk! Görmüyor musun, yıldızlar aşk aşk secde ediyor? Secde secde vecde geliyor. Kalk! Şüphesiz ki namaz uykudan hayırlıdır.”