Eserlere Göre Listeleme

Ölüm, öykü anlatıcılığı ve 1001 sayısı arasında kadim bir bağlantı var. Binbir Gece Masalları'ndan bu yana bu sayının efsanevi, ölümü anımsatan bir tınısı olageldi; Şeh- razat'ın öykü anlatıcılığının ucu sınırsızca açık, sonuca ulaştırılamaz niteliği, 1001 rakamına, uçsuz bucaksız olma yönünde bir matematiksel yücelik katmaya devam etti. Her ne kadar akla sınırsız bir alan getirse de, bu sayı bir yandan kesinlik ve sıkıştırıcı, zorunlu bir sınırlandırmayı da ifade ediyor. Ele alınan temanın kapsamı düşünülecek olursa 1001, sonuçta ufak bir sayı. Burada yer alan her başlık, kendi daracık mekânı için savaşmak zorunda ve her bir yazı belirli bir konsantre enerjiyle, sanki hayat buna bağlıymışçasına çaresizlik için¬de verilen bir kendine yer açma mücadelesiyle yüklü. Her bir roman, ölmeden önce okumanız gereken bir yapıt... Bir roman kadar çok katmanlı ve çok dokulu bir konu üzerine 300 kadar sözcük (yazılardan her birinin ortalama uzunluğu) yazmak, açık ki, pek akıl kârı değil. Bu koca ca¬navarların karşısında 300 sözcük ne ifade edebilir ki? Ama her bir yazının böyle kısa ve özlü olması da, bu kitabın en üstün niteliği. Bu kitap üzerinde çalışmak bana roman türü hakkında pek çok şey ve kitap sevgisinin ne denli bulaşıcı olduğunu, kitapların ne çok heyecan, dostluk ve keyif ürettiklerini öğretti. Umuyorum kitabın hazırlanışındaki heyecanın, sevginin ve dostluğun bir kısmı, onu okuyanlara da geçer.

Ölmeden Önce Cevaplamanız Gereken 7 Soru, bizi bitip tükenmez koşuşturmalardan kurtarıyor. Yazar Jennifer Krause zihnimizi harekete geçiren yedi soruyu incelerken tüm kişisel gelişim kitapları gibi standart cevaplar vermiyor. Bu soruların gücünü kullanarak kendi bilgeliğimizi keşfetmemizi ve kendimize inancımızı yenilememizi sağlıyor... Sorularımıza güvenerek -yaşamın en iyi yenilenebilir kaynağı- doğru cevapları bulmak için kendimize inanmaya başlayabiliriz... Tek tek sorularla hayatın anlamını çözün... Her soruda kendi hayatınıza ve size uygun olan cevabı bulacaksınız...

Ölüm dıştaki herşeyinizi alır ve içsel olarak kendinizi geliştiremediğiniz taktirde doğal olarak hiçbir şeyi ölümden koruyamayacağınız ve sahip olduğunuz her şeyi yitireceğinize dair korku duyarsınız. Ancak içsel benliğinizi geliştirip, dış etkenlerden bağımsız olarak huzur, mutluluk, sükunet ve neşeye kavuşabilmişseniz, benliğinizin ait olduğu bahçeye varıp, saf bilincinizin açan çiçeklerini görebilmişseniz, ölüm korkusu diye bir konu sizin için söz konusu bile olamaz. Yaşayabildiğiniz kadar yoğun ve dolu dolu yaşayın ki, yaşamın tadı, ölümün neden korkulacak bir şey olmadığına dair bir ipucu sunsun size. Yaşamınızı tanıdığınız taktirde, onun ışığında ölüm diye bir şeyin olmadığını anlarsınız. Kişinin ancak dolu dolu yaşayarak tanıyacağı bu yaşam sonsuzdur. Siz yaşadıkça, bu sonsuzluk duygusu da eş zamanlı olarak ortaya çıkacaktır. Ne kadar yoğun yaşarsanız bu duyguyu da o kadar derinden hissedecek, ölümün olmadığını da o kadar hızlı kavrayacaksınız. Benim dinimde ölüm kutlanacak bir şeydir çünkü aslında ölüm diye bir şey yoktur. O yalnızca yeni bir yaşama açılan kapıdır.

Dallas sosyetesinde sıradan bir gecedir: devasa bir malikâne, şampanya ve botoks iğneleri. Peki sosyete tanıtım balosundan kaçmış ve annesinin tüm ısrarına rağmen moda değil grafik tasarım okuyan sosyete terk Andy'nin bu partide ne işi vardır? Aniden partiye gelen davetsiz misafir sosyetiklerin büyük bir sırrını ortaya çıkarır ve bu sır, herhangi bir güzellik sırrı değildir. Sonuçta botoks gençleştiriyor olabilir ama hiç kimseyi mezardan kaldırıp getiremez.