Konusu:
ÖNSÖZ
Hegel'den Seçilmiş Parçalar kitabının ikinci basımını yaparken onun felsefesi üstüne yeniden bir bakışı ve düşünüşü denemeye çalışacağım. 17 Şubat 1831 yılında Goethe, dostu Ecker- mann'la yaptığı bir söyleşi sırasında büyük yapıtı Faust'un birinci ve ikinci kısmı arasındaki ilgiyi şöyle açıklar: "Birinci kısım hemen hemen tümüyle özneldir; her şey çok tutkulu, çok atak bir bireyden çıkarılmıştır. İkinci kısma gelince, öznel olan hemen hiçbir şey yoktur burada; çok yüksek düzeyde bir dünya , çok geniş, çok aydınlık ve tutkulardan olabildiğince sıyrılmış bir dünya çıkar ortaya.” Kant'dan bu yana farklı sistemler arasından geçerek gelişen Alman felsefesi de işte Goethe'nin bu yapıtının iki kısmı arasında bulduğu farklılığa benzer bir koşutluk sergiler. ideal ile real, tinsel ve gerçek arasındaki kesin ayrılığın ortaya çıktığı bu kişisel çaba ve araştırma Kant ve Fichte ile başlar, Schelling ile kısmen sürer. Sonuç ise Hegel sisteminde hakikatle gerçekliğin, tinsellikle gerçek dünyanın derinleşmiş farklı alanlarının uzlaşmasından doğar. İnce eleyip sık dokuyan gözler önünde tinsel, ideal olan ona göre, şeylerin temeli olmak zorundadır. Tıpkı Goethe'nin, Faust'un ikinci kısmında dile getirmek istediği gibi. Tarihsel deney ve sürekli çabayla kazanılmış olan gerçeklikle uzlaşma Hegel sisteminde, kritik felsefe ve romantizme karşıt olarak ifade edilmiştir. Goethe'nin yapıtıyla olan koşutluk bu bağlamda başka bir açıdan da kendini gösterir. Hegel sisteminin ayrıntıları ve geçişleri, Faust'un ikinci kısmında görülen yorum güçlüklerinden daha az güçlük çıkarmazlar.