Konusu:
Dağları uçsuz bucaksız sanmıştı. Sahipsiz bir kale, emin bir sı-ğınak sanmıştı. Değildi. Yanılmıştı. Dağlar, yollar parsel parsel bölünmüştü. Yollar sahipliydi.
Dereler, pınar başları, düzler, yokuşlar, çalılıklar, sıklıklar, her taraf sahipliydi. Çobanlar, bekçiler, yolcular, oduncular, mantar toplamaya çıkan
insanlar... Her biri bir sahip... Dağların böylesine dar olduğunu bilmiyordu, insanlar, özellikle ellerinde sepetlerle mantar arayan insanlar üzerine üzerine
geliyorlardı. Birinden saklansa diğerine yakalanıyordu. Yabancı olduğunu hemen anlıyorlar, şüpheyle dik dik bakıyorlardı. Şu güneşli havada yakası kürklü
kaban giymiş, sakalı uzamış, ürkek bir adamdan kim şüphelenmezdi?