Konusu:
“Melo Abla, aslen Çanakkaleli, Frig-Aiol melezi idi. Melezliğinden ötürü Melo namıyla anılırdı. Kalemle çizilmiş ince güzel bir yüzü,
göreni sakinleştiren bir gülümseyişi vardı. Gözleri simsiyah, kara zeytinler gibi parıltılıydı. Parıltıyı gördüğünüzde Melo’nun içinde
başka biri daha olduğu hissine kapılırdınız. Siz o hisse kapılmış gider iken, içeriden çıkan olmazdı.”
Boş gezenin boş kalfası A. Hermesi Bey, nam-ı diğer Çarşılı Deli Abbas, bir öğle vakti Teşvikiye Camii avlusunda, ayağında uzun,
“cayır cayır” kırmızı eteği, platin sarısı harap saçlarıyla bankta oturan kıralıçasıyla karşılaşır ve hikâyemiz başlar. Kalfa’nın, “üfür üfür ipe diz”
tekniği ile anlattığı bu serbest eser, Filiboğlu İskender Bey’in maceraları ve his dünyası üzerinedir ve dallanıp budaklanarak, Çanakkaleli Melahat’a kadar
uzanacaktır.
İlhami Algör’ün, hikâye kahramanı/anlatıcısı bu kez de tarihin sayfalarında geziniyor, tabii ki yine bir kadının, kıralıçanın bakışları
nezaretinde.