Konusu:
Uğur Mumcu, gencecik bir gazeteciyken laik cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'le ve Türk Devrimiyle hesaplaşma günlerinin yaklaştığını görmüştü.
Hak ve özgürlükleri budayan hukuksuzlukları, yolsuzlukları belgeliyordu. Baskıya, yasaklara, ülkenin sol damarını kurutacak, yurttaşların dinsel ve ırksal
farklılıklarını kaşıyacak hukuk dışı uygulamalara yüksek sesle tepki veriyordu. Tutuklanmış, yaşamını tehlikeye atarak terörsüz özgürlük için savaşım vermişti.
Pek çoğumuz dün yaşananları belleğimize gömdük. Atatürk'le ve Türk Devrimiyle nasıl bilgisizce ve ahlaksızca hesaplaşıldığını belgeleriyle halka anlatan
Uğur Mumcu'yu unutmadık. Bu yapıt yalnız Uğur Mumcu'nun değil, onun doğduğu 1940'lı yıllardan acımasızca öldürüldüğü 1993'e dek Türkiye'nin de yaşamöyküsü
sayılabilir. Toplumsal belleğin iktidar baskılarıyla zayıflatıldığı bir ülkede, özellikle gençlere olan borcumuzun binde birini bile ödememiş sayılırız;
onların ağır yara almış bir ülkeye doğmasında payımız var. Örgütlenmeyi karşıdevrimcilere öğrettik, geri çekildik; cumhuriyetin değerlerine kimsenin dokunamayacağına
inandık; usla, bilimle çelişen uygulamalara salt özgürlük penceresinden baktık; yanıldık. Perde açıldı; dincisi, ırkçısıyla karşıdevrim oyuncuları sahnede...
Karanlık bir sürece saplandığımız günlerde Uğur Mumcuları çok arıyoruz; ama umut tükenmez.
Umut hep var; 2013 yazında Gezi Direnişiyle ayaklanan gençler, belleklere çöreklenen tozu silip umudu ayaklandırdı. "Korkmadan öldük ey halkım, unutma
bizi" diyen ve bombayla öldürülen Uğur Mumcu'nun, adalet ve demokrasi için canını veren bütün gençlerin, bütün aydınların "mezarlarında bir gün güller"
açacak! Umut hep var!
(Tanıtım Bülteninden)