Şahmerdan kurulduğu zaman bir giyotin haliyle meydana çıkıvermişti. Direkler hazırdı. Birer birer güçlükle iskelenin altına yerleştirildi.
Üstüne boynundan geçen düğmesiz bir heybe sırtını hatırlatan yamalı ve partal bir yelek -yelekten çok hırkaya benzeyen bir şey- geçirmiş; ellilik, kır saçlı, fakat dinç, okkalı bir adam bağırdı:
-Salih, Abdurrahman, Şaban, Ali... Hadi çocuklar!
Şahmerdanın bir kiloluk ağırlığının inip kalktığı iki ucu boş bırakılmış direklerin iki tarafına, Salih ve Şaban... diye bağırıldığını duyar duymaz iki adam koşarak gelip oturdu.
Heybeden yapılmış partal yelekli, şahmerdan makinesinin üstüvanesine sarılmış demir telin ucuna geçti. Dört hamlacı ise ağır ağır, iskelenin direklerini, sudaki balıkları seyrede ede, eğlene eğlene makinenin kollarına yapıştılar.