“1962 ilkbaharında, Oran soluğunu tutmuş bekliyordu. Émilie’yi arıyordum. Onun adına korkuyordum. Ona ihtiyacım vardı. Onu seviyordum, bunu ona kanıtlamak
için geri dönmüştüm. Fırtınalara, şimşeklere, her tür aforoz edilme, ayıplanma ve lanetlenmeye, toplum dışına itilmeye, dünyanın tüm acı ve sefilliklerine
karşı savaşabilecek gücü hissediyordum kendimde.”
Sömürge yıllarının Cezayir’i. ‹çten içe kaynayan, sömürge olmanın acılarını yaşayan, çaresiz ve güzel bir ülke. Tarihin adeta hızlanarak aktığı bir dönemde,
iç savaşın en yoğun günlerinde, hayatı, dostluğu ve aşkı keşfetmeye çalışan genç bir adam. Yasmina Khadra, iç savaşın altüst ettiği Cezayir’de, iki toplum
arasında kalan, yıllar sürecek bir pişmanlığın peşinde sürüklenen genç Yunus’un iç dünyasının kapılarını aralıyor. Akdeniz kentlerinin ışıkla yıkanan sahillerinden
bereketli üzüm bağlarına, yoksulluğun kol gezdiği avlulardan acımasız çatışmaların kanlı karanlığına tanıklık eden Yunus, kendi ülkesinde kim olduğunu
güç de olsa bulabilecek midir?
Kitapları 34 dile çevrilen, Prix des libraires, Prix Découverte Figaro Magazine gibi çok sayıda ödül sahibi Yasmina Khadra’nın olağanüstü kaleminden, Cezayir’in
geçmişine aralanan bir pencere. Sarsıcı ve unutulmaz.